Bundan 28 sene önce bende ilkokula başladım. O günü çok iyi hatırlıyorum. Öyle uyum haftası falan yok. Ebeveynlerin sınıfa alınması yok. Ebeveynler çocuğunu sırasına koyar ve gider. Çocuk artık yalnızdır, başının çaresine bakmayı o an öğrenmeye başlar. İlk sorun sınıfının yerini bulmaktır, sonra tuvalet ihtiyacını erteleyebilmek, kantinden bir şey alabilmek, ödevini unutmamak, evinin yolunu bulabilmek gibi bir sürü sorunla uğraşırsın.
Bütün ilkokul hayatın boyunca anne baba seni okuldan alamaz, servis lüksü yok, WhatsApp yok, öğretmenin ödevleri mesajla göndermesi yok. Yok oğlu yok yani. Veli öğretmeni sadece veli toplantısında görür, okula ziyaretçi kartıyla girer, giriş çıkış saatleri kayıt altına alınır. Aynı okulda okuyan abi, abla, komşu çocuğu varsa yaşadın. En geç bir hafta içinde okul kültürüne uyum sağlarsın.
Yeni jenerasyon bir değişik. Kreşe gidiyor, anaokuluna gidiyor, ilkokula başlamadan uyum haftası etkinliklerine katılıyor, anası babası sürekli öğretmeni arıyor, ödevler mesaj atılıyor, rahatsızlandın mı, çok ağladın mı velin aranıyor, çıkışta veli gelene kadar öğretmen çocuğun başında bekliyor, veliler istediği gibi okulun içinde dolanıyor…
Böyle rahat bir dönemde çocuklar şikayetçi, veliler şikayetçi, öğretmenler şikayetçi. Neden? Şartlar geliştikçe, memnuniyet oranı düşüyor nedense? Veliler medyadan gördükleri diğer okullarla ve öğretmenlerle kıyaslama yapıyor, herkesin karşılıklı beklentisi artıyor.
Kıyaslama ve şikayetle hiçbir yere varılmaz. Şartları değiştiremiyorsak, kabul edip, en iyisi yapabilmek için çalışmak gerek. Öğretmen-öğrenci-veli çatışma değil işbirliği içinde olursa, herkes kendi sorumluluğunu en iyi şekilde yerine getirirse sorun kalmaz.
Ayşegül YETKİN